juxtaposition

Üçüncü koyda, katlanan bir sandalyedeyim rengi haki. 

Bir önceki rüyanın morluklarını taşıyorum bacağımda. 

30 yıl sonra -yine- arı soktu şakağımdan, sol şakağımdan.

Üçüncü koydayım, dalgalar sıcacık bir hoşnutlukla gelip gidiyorlar. Kafam yine aynı kafa, düşünceler parmak kaldıran inek öğrenciler gibi sırasını bekliyor. Pek çoğu eyleme geçmeyi bekleyen düşünceler, pek azı ise eylem kırıcı. Pek azı, pek çoğunu alt etmeyi başarıyor. Ne manidar. Eylem kırıcılar derslerine yine en çok çalışanlar. 

Üçüncü koydayım, önüm gölge, sağım gölge, omzum tuz. Caretta Carettalardan birisi sahile vurmuş karpuz yiyor. Hayır saçmalamıyorum. Daha doğrusu o kadar uzun süredir saçmaladım ki artık saçlamalarım bile belli bir düzeni, nizamı peşinden getiriyor. Tamam, diyorum kafamın içine. Gelin sırayla, hepinize söyleyeceğim bir sözüm var, diyorum. Geliyorlarlar pek azına söyleyecek bir söz bulabiliyorum. O halde suyun içinde olmalı. Oluyorum da. Kulaçlar atıyorum, sahilden uzağım suyun dibi gözükmüyor. 

Üçüncü koyun arkasında tek şerit, kıvırcık bir yol. Geçmiyor değil otomobiller ama motorlarını değil sıcak asfalta değen tekerlerini duyuyorum. Yüklerimden kurtulmuşum ve hafifim. Şimdi ara-doğum vakti, mücadeleye hazır olmak için güçlenme vakti. Karşımda deniz, denizin bittiği yerde yumuşak tepeler var. İşte berraklık, işte adımın anlamına yakın bir hal. İnsanın ihtiyacı olanı istemesi ve istediğine ihtiyaç duyması. Oturduğum yerin hemen sağındaki kaya parçasının arkasından bir yılan çıkıyor. İnce ve uzun bir halat gibi, yılan yataydaki hareketini 90 derece dikeye çeviriyor, sonra kafasını bana çeviriyor bakışıyoruz. Ürpermiş ama sakinim. Yılan benim güzümün içine bakıyor ben onunkine. Yılan beni yeterince görmüş gibi, gerisin geri kaçıveriyor. Telefonuma bir not alıyorum. Yılanla göz gözeydik içimi görünce kaçtı.

Üçüncü koyda değilim, bir dere başındayım, arkamdan atlılar geçiyor dolu dizgin. Hayır saçmalamıyorum atlılar var, üzerlerinde yeni deneyimlerle hayatını manalı ve tüketmeye uygun hale getiren turistler taşıyorlar. Atlar derenin içindeler şimdi, küçük hoperlörümden Iggy Pop - Love Missing diyor. Saygısızlık olmasın diye değiştirmiyorum ama sesini kısıyorum. Çünkü değil. Kalbim burada tekmil veriyor: sevgi alma, verme, emir ve görüşlerinize hazırdır komutamım. 

Daha tanımadığım ama tanışık hissettiğim biri var, birkaç kilometre ve birçok viraj sonrasında. Ona yazıyorum beklentisiz bir merhaba, hesapsız bir nasılsın, hakiki bir sözleşme. Geri dönüyor ve olur diyor bana. Bir şeylerin doğru olduğunu biliyorum ama nereden? Belki de sadece hissedersin. Ölçmene gerek olmaz, hislerin ve sezgilerin neyin doğru olduğunu söyleyebilir. 

- Değil mi? Sen ne diyorsun Newton? 

- Gerçek bilgi deneyim ve ölçümle başlar.

- Buzz killer'sın Isaac.


---

Aradan birçok yol, komik isimli tabela geçince yanına varıyorum. Hep tanışıyor gibi sarılıyoruz ve hemen yola çıkıyoruz. Hareketle beraber olabilecek en köşeye gitmeye karar veriyoruz. Coğrafi ve afaki en köşeye.

Gıyraptan önceki koydayız. Adı gayipten gelmiyorsa da önemi yok. Mavi, yeşil, hava, tuz ve sıcacık bir hayat var. Patikasından spiraller çizerek ulaşılıyor sahiline. Bir ucundan diğerine kaç adımdır saymadım. Biraz kısılmış kafamın sesleri, bağırmıyorlar da fısıldıyorlar. Yanında biraz taşkın, biraz şaşkınım. Elleri dokunmayı bilir eller dokunuyorum.

İşte tam yeri burası, deniz feneri ama uzaktan güzeli. Burada binlerce yıldır buradan uzaklara ve yakınlara bakmışlar biliyor musun? Gecesi peki? Gecesi delik bir battaniye gibi ışıl ışıl yıldızları. Burada binlerce yıldır burada.

- Değil mi? Sen ne diyorsun?

- Zevklerin içine hapsolmuş beceriksiz bir şairim ve en fenası acıyı marifet sayıyorum.

- Hadi ama gerçeği söyle.

- Ne sikim yapmak istiyorsam onu yapmak ehliyetimin çıkmasını bekliyorum. 

- Çok daha iyi.





Comments