31

Fig.31: Kafamdan geçenleri teker teker çıkarabilsem inanamazsın bana, deli dersin, ruhsal bozukluğu olan acınası bir ruh dersin. 
Hava güzeldi, aldanılacak kadar güzeldi. Bir hırkayla çıkmaya ikna ediyordu güneşin batmaya yakın rengi. Dışarı çıkınca iyiydi sonra hafiften bir rüzgar başladı, öyle donduracak bir soğuk değil de bir esinti gibi. Yolda yürürken nadiren kafamı kaldırıp sağıma soluma bakıyordum. Bir iki tane resim alacak kadar süre bakıyordum etrafıma sonra kafamı indirip kaldırım taşlarını izliyordum. Kaldırım taşlarını izlerken de, durmadan düşünüyordum. Binlerce düşünce geçiyordu kafamdan. Yaşadığım anı, düşüncelerinin hepsini yazmak istiyordum. Ne yazacağımın konu başlıklarını toparlıyordum cümleleri üç aşağı beş yukarı yaratıyordum. Sahile doğru yürüyordum açtım sabahtan beri bir şey girmemişti ağzıma, kafam güzeldi ve güzel acıkmıştım. İki cheeseburger, bi browni yesem yetecekti Mc beni çağırıyordu. 
Anları düşünüyordum insanın hayatında geriye bakınca hatırladığı güzel anları. Son zamanlarda bunlardan çok biriktiremediğimi hissetmiştim. Ama şu kendi başıma yaşadığım yürüyüş belki de, ileride hatırlayacağım bir anıydı. 
Binlerce şey vardı etrafımda, binlerce düşünce binlerce molekülün etrafında hiçbiri ile bir bağ kurmayan başıboş bir atom gibiydim. Dümdüz yürüyordum. Yürüşüyümün matematiği, iki nokta arasındaki en kısa mesafenin doğru olduğu seviyedeydi. Doğruca gidiyordum. En verimli olasılık kafamdaydı. Merkeze doğru yaklaştıkça sokakların isimleri şıklaşıyordu. Özel isimden artık şehir isimlerine dönüyorduk. Via Roma'ya çıkınca da anladım ki tüm yollar oraya gidiyordu. Hep utanmıştım bunları yazmayı. Çünkü bana kimsenin artiz diye bakmasını istemiyordum.

Değildim çünkü ben de sevdiğim insanlar gibi başarıdan utanan bir canlıydım.

Bu sefer utanmadım ve tekrar ettim kafamın içinde. Yaşadığım hayat başka bir hayatın izdüşümünden farksızdı. Sokakların şekli farklıydı, tuğlaların yeri farklıydı veya şıklandırmanın tipi farklıydı. Ama bu hayat bir diğerinin izdüşümüydü. İnsanlar farklıydı, homour farklı bir düzeydeydi. İşleyiş aynıydı ama değişen hiçbir yordam yoktu. Merkeze gelince hamburgerlerden vazgeçtim. Dışarıda masaları olan bir bara oturdum, bir bira söyledim. Orta boy istedim, her şeyi kararınca tüketmekten yana olmuştum bugüne kadar. Ne az, ne de aşırı.

Tütünü çıkardım, filtreyi dudaklarımın arasına aldım. Bir tane kısa kağıt alıp tütünü homejenliğine dikkat ederek üzerine yerleştirdim. Filtreyi de ekledim ve elimden gelen en dikkatli şekilde sardım. Bir süre kendimle öğündüm. Ne kadar güzel sarmışım, diye mutlu oldum. Garson uğradı sonra zeytin, cips, ve kibrit kutusu gibi kesilmiş birkaç pizza parçası getirdi. Mutlu oldum çünkü acıktığımı unutmuştum. Sadece birayı içerken tüttüreceğim sigarayı hazırlamaya çalışıyordum. Garson gülümsedi bana, şirin bir cevap verdim ve teşekkür ettim yemekler için. Hiç önemli yok, dedi yeniden gülümseyerek. Bir süre gidişini izledim. Sonra dikkatim dağıldı etrafımı gözlemlemeye devam ettim. Aslında hiçbir şey görmüyordum, bakıyordum o yöne doğru ama sinema kafamda oynuyordu.
Biraz bugüne kadar verdiğim çabaları ve iyi biri olmaya olan nafile gayretimi düşündüm. Nafile de olsa hiçbir halta merhem olamamış da olsa emek vardı hiç yoktan. Emeğe her zaman saygım vardı. Kendime üzüldüm biraz hemen sonra geçti. Sanki daha önce gerçekten acı görmemiş orta okul çocuğu gibi hissetmiştim çünkü. Hemen geçti ve adam gibi düşünmeye başladım.
Hayat iyi veya kötü değildi aga.
Nasıl istersen öyle işlemiyordu makine. Ayar yapmak, iyi malzeme kullanmak, dizayn çekmek, iterasyon yapmak gerekiyordu. Hemen olacak diye bir şey yoktu. Bilimin de böyle bir etkisi vardır olmayacak dersin, seni yokluğa düşürür, çözümsüzlüğe iter bilim. Sonra ya yoklukta kalmışsındır, inancını yitirmişsindir bilime ya da bir üst seviyeye çıkmış ve ferahlamışsındır.
Hayat da aşağı yukarı doğanın kanunları ile işliyordu işte. Kulakların çınlasın Newton Başgan büyük adamsın.

Sigara bitti sonra, merak ettim kafamda dönenlerin hepsini yazabilecek miyim diye, yazamamıştım ama bu kadarı bile kendince bir marifetti. Benden bir halt olmaz dedim, sonra hoşuma gitti bu. Kimin bir halt olmaya ihtiyacı vardı ki zaten.

Hesabı vermeye içeri gittim, garson kız yine gülümseyerek geldi. Hesabı verdim, yüzüne bakmadan teşekkür edip çıktım bardan. Kulaklıkları geçtirdim New England çalmaya başladı. Eve geri yürüdüm.

Comments