Foco Loco

Diyecek fazla bir şey yok. Her şeyin modası geçiyor. Şu an bu yazdığım blogger denen nane sanmıyorum ki 2 yıl sonra var olmaya devam etsin. Eskisi kadar sıkı sıkıya bağlanamıyoruz diye düşünüyorum. Bağlanmak işimize gelmiyor, emek istiyor, sıkıcılık yaratıyor, sürekli değişmek, sürekli yeni ürünü takip etmek daha mutlu ediyor bizi. Yakın zaman içinde hayatta var olmanın motivasyonunu konuştuk yakın bir arkadaşım ve ecnebi kız arkadaşıyla. Kendilerin temel olarak sundukları şey, gezmek oldu.

Gezmek, dünyayı doyasıya her toprak parçasını bitirinceye kadar gezmek...

Peki ya gezmek bir yerden sonra mutlu etmiyorsa insanı. Yeni kültürler tanımak bahsedildiği kadar kapılar aralamıyorsa beynimizin içinde. Şahsen ben buna inanıyorum. Seyahat etmek harika bir şey doğru, bambaşka yerler görüp mutlu oluyor insan burayı da görebildim dediği için. Ama usulca fark ediyorsun ki, artık eskisi kadar heyecanlanmıyorsun yeni yerlerden. Utanıyorsun bunu dillendirmekten, çünkü aşağı yukarı herkesin hayali bu ve senin bu hayale sıradan diyecek olma fikri bile darlıyor çeperlerini.

Mutlu bir yaşam hiçbir zaman mümkün olmadı, ama Niçe(niçe mi demişti kamu mu hatırlayamadım)'nin dediği gibi kahramanca bir yaşam belki. Peki nasıl kahraman olunacak? Ne yapmak lazım? İnandıklarının arkasında durmak mı esas mesele ya da her pahasına sevdiklerini ve dostlarını kollamak mı? Ne yapmak lazım. Yeterince kahraman olursak ne olacak. Bu hayatın sırrını bu gezegende gözlerini açan herkes düşündü. Herkes tanımlar yaptı uğraştı didindi. Aşağı yukarı herkes günlerini doldurdu ve gitti.

Tatmin edici bir hayat için sıralayacağımız tüm maddelerin modası geçiyor. Gezmek ve dünyayı bitirmek de bir moda. Günleri dolduruyoruz, mutlu olmanın ne kadar mühim olduğunu düşünüyoruz... Mutlu olma çabası mı bizi yok eden?

Neye inanırsın bilmem ama günün birinde yok olacaksın. Konuştuğun dil bile anlatamayacak durumu, olmayacaksın günün birinde. Sana dair hiçbir şey olmayacak. İşte belki varlığının son pikosaniyesinde anlayacaksın hayatının gerekçesini.

Ya sadece o pikosaniye için yaşıyorsan?
Ne biliyim.

Comments

  1. Güzel yazıydı. (normalde zor beğenen bir tipimdir) Tatminsizlik her insanda var. Tüm dünyayı gezsek bile neden Ay'a gidemedim diye dert yanarız. Avrupa'ya gitmeden gözünden büyüten ben, artık Güney Amerika, Afrika ve Uzak Doğu'yu merak ediyorum. Bunun sonu tabi ki yok. Evet hepimiz bir gün yok olacağız. Ancak galiba herkesin istediği, bu kısa sürede yapmak istediği şeyleri yapmaya çalışırken aynı zamanda mutlu olmayı başarabilmek belki de..

    ReplyDelete
  2. Güven eyvallah yorum için. Manasızca karşı çıkmayacağım, öyle gerçekten ölmeden önce yapabildiğin kadarını yapmak için yaşıyoruz. Ama bu yapmak istediğimiz şeylerin listesi artık kendi tarafımızdan oluşmuyor. Oradan buradan ölmeden önce yapılması gereken 1000 şey listelerini görüyor imreniyoruz. Aklımızda hayalimizde olmayan şeyler bir anda hayatımızın en önemli olgusu haline geliyor falan filan...
    Zamanım olsa da gezsem yine o ayrı.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Belki de bu imrenme duygusu biraz kıskançlık ve farklı olma dürtüsü yüzünden ortaya çıkıyor.. Her ne olursa olsun imrenmek kötü bir şey değil gibime geliyor..

      Delete
  3. En çok ne çarpıyor biliyor musun, tüm o modaların, sonunda bıraktığı manevi boşluk. Gezdiğin sokaklar, tanıdığın yeni yüzlerin mutluluğu uçup gidiyor ama o boşluğun izi hiç geçmiyor gibi. (Zor beğenen biri değilim; yorum yapmam için yazının bana dokunması gerekti.)

    ReplyDelete
  4. Boşluk, hayata hedefleri gerçekleştirmek için bakan insanların başarılı olunca yaşadığı çirkin şey. Ama normal, şu"an"dan mutlu olabilme ihtimaline bile inanmıyor kimse. ps.Uğradığına sevindim bu arada. :)

    ReplyDelete
  5. Schopenhauer:). Davetsiz icabet ettim. nays van bradır

    ReplyDelete

Post a Comment

Söyleyeceğin her şey alehine delil olarak kullanılabilir.