A Street

Biraz da yazayım.

İş dolayısıyla gittiğim Almanya'mızın güzide şehri Köln'de sıkıcı bir otel odasından bildiriyorum. Kahve ve "double chocolate cookie"lerimle, kendimi ödüllendiriyorum.

Hayat tuhaf. Zaten tuhaf olmamasını beklemiyoruz. Bir zaman çizgisi olan ve bu çizginin üzerinde dikkatlice yürümeye çalıştığımız tek şey. O yüzden elbette tuhaf. Mesela her şey belli bir rutine binmiş, önceden takvimlendirilmiş de olsa ya da bir diğer günün neye benzediğini bilmediğin koca bir serüven olsa da aynı olacaktı.

Nereden bu tuhaf kavramına geldiğimi bilmiyorum. Kendimi götürdüğüm her yerde bunu gözlemiyorum. Otel odasında, bir meydanda, çalışırken, yatarken, düşünürken, film izlerken sürekli bunu düşünüyorum. İki sokağın kesişimde karşıdan karşıya geçmekte olan insanları ilgiyle izliyorum. Hepsinin bir amacı var. Davranışlarının, attıkları adımların, gülmelerinin veya somurtmalarının bu büyük amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Eğer bir noktada gözlemci olmayı beceriyorsan, odak noktanı kendinden uzaklara taşıyabiliyorsun. Ancak kafamı çevirdiğim anda tüm bu yaşamların bir anlamı kalmayacakmış gibi hissediyorum. Tüm amaçlar yıkılacak ve varlıkları son bulacak gibi. Oysa geçip gidiyorlar ve ziyadesiyle insert into (duygu durumu) hayatlarına doğru yol alıyorlar.

Ve açıkça şunu söylemek istiyorum. Bu yazıya başlarken tek amacım, müstehcen ve mütevazi kelimelerini kullanmaktı.

Hayatta her şey istediğimiz gibi olacak diye bir durum yok.

L. Cohen, dinleyin, sevdiklerinizi sevmeye devam edin...



I used to be your favorite drunk
Good for one more laugh
Then we both ran out of luck
Luck was all we ever had

Comments