Top 10 Post Rock Şarkıları ve Hikayeleri Part - 6

Mono - Silent Flight, Sleeping Dawn

Bana bir masal anlatma. Rüyalarından da bahsetme, o içinde amorf imgelerle dolu, nöropsikolojik saçmalıkları da istemiyorum. Doğmamış bir çocuk neyin rüyasını görür bilmiyorum. Bırak onları başkaları biledursun. Bana o düzmece laflardan da verme. Yazarken yarattığını iddia ettiğin ve yücelttiğin sürece de girme. Bana bir hikaye anlat. İçinden tren geçsin. Metafor değil gerçek rayların üzerinde giden ulaştırma aracı olan tren geçsin. İçinde bir adam veya kadın. Bir noktadan diğerine gitsin. Uzun bir yolculuk sonunda aslında hep bir noktadan diğerine gittiğini bilsin. Bu vektörel kuvvetin ve iki boyutlu yolculuğun izdüşümünü yansıtsın. Nereye yansıtacağının önemi yok. Platon'un mağarasına, Berlin duvarına, Çin seddine... Fark etmez.

Elinde bir bavulla tren garına bekler. Bavul çekçekli 4 tekerlekli mi olacak yoksa görsel şöleni çoşkuyla yansıtmak için kahverengi deri bir valiz mi? Eğer karar veremiyorsan ikisi de. Hem genç hem de yaşlı mıdır? Hem usta, hem de çırak mıdır? İkisi de. Usulca trene biner. Bu şüphesiz. Gara kadar geldiğine göre trene binmesi gerek. Yalnız mıdır? Muhtemelen. Hangimiz değiliz. Yalnız başına trene biner. Usulca kompartımana ilerler. Neden usulca? Zaten başka nasıl ilerleyebilir ki? Aşırılığa mı kaçacaktı? Yol boyunca şarkılar söyleyip, dans mı edecekti. Koltuğuna oturur. Bu kadar. Oturur ve trenin kalkmasını bekler. Başka neyi bekleyebilir ki? İçinde türlü hezeyanlar vardır. Gel gitler, kararsızlıklar, pişmanlıklar, utançlar ve bir tutam pişkinlik. Odada tek başınadır. 3 kişi daha gelebilir. O gelmelerini ister mi? Belki biraz ister. İster ama söyleyemez. Demek ki adam/kadın çekingendir. Ama kendi kendine söyler bunu. Sağ duyusu yanındadır. Bavulunun içine sağ duyusunu koymuştur o halde. Adam/kadın terlemeye başlar. Hava sıcak mıdır? Muhtemelen değildir. Neden terler? Heyecanlanmıştır, midesi kötü durumdadır. Hezeyanlar vs. sarmıştır dört bir yanı. Gözlerini kapatır. Gözler ruhun aynasıdır. Kapanınca aynanın sırrı kalmaz. Kapanmış gözler ruhun olsa olsa jaluzisi olur. Jaluzi scrable'da epey puan verir. Şımarıklığın lüzumu yok. Gözlerini açar. Açmak zorundadır. Yoksa ölür. Ölürse başka bir hikayeye tomurculuklanır ve bu hikaye bizim kitaplarımızda hak ettiği yeri alamaz. Ölüm ciddidir. Bizim kitaplarımız ciddiyeti kesin bir dille yasaklar, günahların tepesine koyar, recmeder. Gözlerini açar. Hop ne oldu? Kime soruyorum? Cevap ver. Karşısında birini görür. Karşısındaki ona gülümser. Karşısındaki hem ona çok benzemekte, hem de hiç benzememektedir. Öyle şey olmaz. Orta karar benzemektedir der geçeriz. Tren kalkar. Adam/kadın karşısındakine sorar, kimsin ve ne işin var lanet olası trenimde. Adam/kadın mülkiyetçinin önde gidenidir, oysa tren herkesindir. Biletin parasını verebilecek olan herkesin. Karşısındaki soruyla cevap verir.
- Yolculuk nereye hemşerim?
- Kısmetse son durak.
- Ah pek hoş, ben de oraya gideceğim. Oraya gidince ne yapacaksın?
- İneceğim ve başka bir yere doğru yol alacağım.

Karşısındaki konuşmak ister, bizimki bir sebep olmadan konuşmayanlardandır. Konuşmak için ne sebebin olur? İletişimin tek anlamı bizi toplumun genel geçer kurallarına, oyunlarına ve kimliklerine hazırlamak ve yapbozun bir parçası haline getirmek değil midir? Yok retorik değil bu soru, değilse de değildir.

Karışındaki muhtemelen biraz saftır, cahildir, hayatın dinamikleri onun ilgisini kahramanımız kadar çekmemektedir. Gelişine yaşar. Sorgulamaz, biat eder... Onun da içinde iyi ve kötü yer alır. O da kendini bu iyi/kötü sorgusunun içinde bir yerlere koyar.
0 ................... en kötü / rüsva / aşağılık / gaddar / şeytan
10 ................. en iyi / yüce / ulu / o'nun inayeti tarafından kutsanmış olan
olsa, bu insan da, dünyadaki tüm insanlar gibi kendine 7 puan verir. Çünkü dünya ortalaması 7,27'dir. Kimse durduk yere kendine 4 demez. 5 bile demez. Herkes, vasatın biraz üzerinde iyidir. Fakat yine tüm insanlar, kendileri dışındaki dünyanın 10 üzerinden kaç ettiğini soracak olursanız 2,73 ortalamaya ulaşırız. Bu da bazı şeyleri pek hoş açıklarken, başka şeyleri hiç ama hiç açıklamaz.

Yolculuk sürdüğü sürece kahramanımız, karşısındaki kimseyle konuşmak durumunda kalacaktır. Bu konuşmaların bütünü belli noktalarda onun kendini sorgulamasına neden olur. Diyelim ki, tren öyle çok teknolojik trenlerden değildir. Yine kabul edelim ki, yol alışıla gelmiş yollardan uzundur. Kabaca bir gün sürer. Kabaca dünyanın kendi etrafında bir tam dönüşü. Yani şahit olunacak bir gün batımı ve bir gün doğumu.
Yolculuk bize pek çok şey öğretebilir. Yeter ki, dersi derste dinlemeyi bilelim. Kahramanımız, karşısındakini tanımak ister. Tüm yazarların yaptığı gibi onun karakterini ortaya çıkarak kimi sorular sorar. Yazarlar iki yüzlü insanlardır. Normal şartlarda dünyadaki insanlar (çekici kadınlar/erkekler hariç) ve onların hayatları ilgilerini zerre ilgilerini çekmese de, çekiyormuş gibi davranırlar. Karakterimiz bir yazar değildir ancak bir yazarın yarattığı bir insan yansıması olduğu için yazarın kafası nasıl çalışıyorsa onun da kafası ancak onun kadar çalışmaktadır.

Kimsin, nesin, çocukluğun, gelecek beklentilerin, travmaların, hayallerin, romantik meselelerin, ekonomik durumun, politik görüşün, ölüm korkun ve paralelinde dini düşüncelerin... Kahramanımız hepsini tepeden tepeden dinleyerek dinler. Aralarda ona tavsiyelerde bulunur. Cehaleti, bilgisizliği ve aslında biraz da karşısındaki kimsenin düşük IQ'sunu düşünerek önermelerde bulunur.

Tren kimi duraklarda durmaz, kimilerinde ise gereğinden fazla durur. Kahramanımız da, karşısındakiyle ilgili sorularını tüketince, kurur kalır. Karşısındaki, cevaplar vermekten, hikayeler anlatmaktan vazgeçmiyor, ancak sorular sormuyordur. Kahramanımız, kendi hikayelerini düşünür, araya serpiştireceği, soylu ve bilgece yaşadığını ispat edecek hikayeler düşünür. Oysa onun anlatacak hikayeleri içinde çatışma bulundurmayan, içinde kendine özgü öğretilere sahip olmayan hikayelerdir. Tüm bu yolculuk adamın kendini daha derinlere gömmesine, karşısındaki kimseyi tepelere çıkarmasına yol açar. Tren karları süpürür, dereleri tepeleri yırtar.

Kahramanımız ve karşısındaki yolculuğun sonunda mecburi bir ayrılıkla yüzleşmek durumunda kalırlar. Oysa kahramanımız, ayrılıklara alışıktır. Olgunlaşmasını ayrılıklara borçludur. Karşısındaki kahramanımızın omuzuna dostane bir şekilde dokunur.
- Hemşerim, der. Memleket nire?
- Bu dünya bizim memleket.



Comments