Fa un freddo cane

Mevsim normallerinin tartışıldığı günlerdi ve tek tartıştığımız şey de bu değildi. Nasıl giyinmem gerektiğini artık düşünmüyordum. Üstüme hızlıca geçirdiğim bir hırka ve montla kendimi dışarı attım. Kendimi diğer günlerden daha özgür hissettiğim bir gündü. Sanki arkama bakmadan çıkar ve sırra kadem basarım gibi geliyordu.
Hiçbir yere kadem falan basmadım ve hep arkama baktım. Daha önce gittiğim yerlere gittim, daha önce selam verdiklerime selam verdim. Hep baktığım vitrinlere baktım ve hep girdiğim kitapçıya girip, hep karıştırdığım kitapları karıştırıp, hiçbir şey almadan dışarı çıktım.
Tedirgin olmuştum, özgürlüğün baş döndürücü bir yan etkisi vardı. İnce bir vertigo kafası. Ciğerlerime onu çok çekmiş olmalıydım. Sersemledim ve oturdum.
Aramadığım dostlarımı aramak istedim.
Telefonu elime aldım ve eğer numaralarını çevirirsem beni ne kadar fırçalayacaklarını düşünüp vazgeçtim. Dostlarımla iletişimim konusunda her zaman en haksız olan bendim. Bu durumu düşündüm, araştırdım, okudum, çizdim ve cevabı en beklemediğim yerde bir Teoman şarkısında buldum. Napiim tabiyatım böyle, dedi usta.
Biraz sahilde yürümeye karar verdim. Çekirdek aldım ve onu saça döke çitledim. Kendimi fayans arası derzi gibi hissediyordum. Böyle tüm düşüncelerim beş saniye aralıklarla birbirlerinin üzerine biniyor ve parazit oluşturuyordu. Aynı sersemlemenin etkisiyle bu sefer bir bank buldum ve oturdum.
Defterimi açtım, üç ay önce yazdığım yeni yıl kararlarını okumaya başladım.
12 madde vardı.
Sadece bir tanesini yapabilmiştim. Diğer maddelere bir daha baktım, utanarak defteri kapadım. Önümden geçen ve birbirleriyle sözlü münakaşa eden bir çifti takip ettim bir süre. Onların o sinirlenmeleri, birbirlerine kendilerini ifade edememeleri, bağrışmalar, tekrarlar, tekrarlar ve asla iyileşmeyecek yaraları... İkisinin de aynı renkte bereleri vardı, belki de aynı kişi olabileceklerine inanmıştılar. Sesleri gitgide daha da yükseliyordu. En son oğlan durdu, kızın süratına öfkeyle baktı ve bağırdı. Kız da, ne bağırıyorsun ben sana bağırıyor muyum, diye oğlana bağırdı. Oğlan beresini çıkarıp kayalıklara doğru fırlattı, hemen ardından da kız beresini fırlattı. Tam bu sahnede öpüşselerdi, bir indie filmi sahnesi olurdu. Öpüşmediler, öpüşmedikleri gibi beni farkettiler.
Önce kız, ne bakıyorsun diye bağırdı.
Sonra ondan güç alan oğlan gür bir sesle, siktir git lan buradan, diye bağırdı. Sonuna doğru bir de yavşak demiş olabilir. Oysa şu hayatta her şey olabilirimdi ama bir yavşak olmazdım. OLAMAZDIM.
Yerimde hareketsizce beklersem saldırmayacaklarını düşündüm. Sessizce uzaklaştılar benden. İlişkilerini kurtardığımın farkında değildiler. İsimsiz bir kahramandım, eve gidip seviştilerse, ki bu havada yapacak daha mantıklı bir şey yoktu, sebebi bendim.
Kayalıklara doğru yürüdüm. Oğlanın attığı bereyi bulup kafama geçirdim, kızın fırlattığı bere ise denizin üzerinde süzülüyordu.
İzledim.
Üşüdüm.


Dinle:

Comments