Karşılıklı Zevk

Kuyruğun en sonunda bekliyordu. Yeni bir kasa açıldığı ilan edildi berisinden. Önündeki ikili hemen diğer kasaya yöneldi. O kararsız kaldı, bekledi, bekledi... Karar vermeye geciktiğini düşündü. Yerinde kalmayı sürdürdü. En azından sıra azalmıştı. İki parçası vardı, birilerinin incelik yapmasını beklerdi ama ürünleri göstermemeye çalışıyordu. Utanıyordu, prezervatif almıştı ve belli olmasın diye onu paket bir lavaş ekmeğinin arasına saklamıştı. 
Önünde orta yaşlarında bir kadın vardı, hareketli banta düzenli olarak yerleştirdiği ürünleri süzüyordu. Kadın bir eksiklik olduğunu fark etti. Nar ekşisi almamıştı. Salata yapacaktı o akşam, nar ekşisi koymazsa istediği gibi olmazdı. Kimse fark etmese bile o fark eder ve tutulurdu kalırdı. Hem akşam kocasının yöneticisi ve eşi gelecekti. İyi bir akşam yemeği olursa kocasını da iyi hatırlayacak ve uzak bir gelecekte onu terfi ettirmekten imtina etmeyecekti. 
Kadın arkasını döndü. Berisindeki genç adama baktı. Saygılı, aydınlık kırmızı yüzlü bir gençti. "Yavrum" dedi, kadın oysa annesi olacak yaşta da değildi. Evlendikten sonra kendine bakmayı bırakmıştı, her gün daha yaşlandığını, basenlerinin daha dolgunlaştığını gıdısının daha sarktığını görüyor ve belki bu yüzden kendini yaşlı hissediyordu. Genç adam, "buyrun" dedi. Nar ekşisi almayı unutmuşum, zahmet olmazsa bana getirebilir misin, sıranı tutarım ben senin. Genç adam etrafına baktı. Geçiştirmek istemişti ama o doğru cevabı bulmakta zorlandı. Tabi ama nerede bilmiyorum, diye olumsuzlamaya çalıştı kadını. Kadın, nar ekşisinin hangi reyonda hangi katta ve hangi markadan olması gerektiğine kadar anlattı genç adama. 
Genç adam çaresiz kalmıştı. Nar ekşisini almak için süpermarketin derinliklerine doğru yol aldı. İçinden bu duruma karşı koyamadığı için kendine kızdı. Neden hayır diyemediğini, bilemiyordu. Kadının istediği markayı buldu ve geri döndü. Kadının arkasında biriken kalabalığı yarıp, nar ekşisini kadına uzattı, kadın ona teşekkür etti. Bu sırada banta bıraktığı lavaş arasına sarılı prezervatif orada yoktu. Arkasındakiler genç adamın önlerine geçmesinden huzursuz olmuşlardı. Genç adam ne yapacağını bilemedi. Bir daha dönüp, sıraya yeniden girmek istemiyordu. Kadının poşetlerine uzaktan bir göz attı. Lavaşı görüyordu. Bir şeyler söylemek istedi ama söyleyemedi. 
Kadın poşetleri yüklenip süpermarketten çıktı. Adam da onun peşinden. Bir süre kadını uzaktan uzaktan takip etti. Genç adam ailesiyle yaşıyordu. Annesi ve babası dört günlüğüne memleketlerine bir cenaze sebebiyle gitmişlerdi. Genç adam, onlarla beraber gitmemiş, sınavı olduğunu bahane etmişti. Bir süredir görüştüğü bir kız arkadaşı vardı. Bar, kafe köşelerinde öpüşüyor ve sırnaşıyorlardı. Beraber gidecekleri kalabilecekler hiçbir yerleri yoktu ve kız arkadaşını ikna etmişti. Belki geceyi beraber geçiremeyeceklerdi ama gün boyunca evde baş başa kalacaklardı. Belki sevişirlerdi. Bilmiyordu genç adam. Bunu konuşmamışlardı, ama hazırlıksız olmak istemiyordu. 
Kadını takip ederken kız arkadaşını düşündü. Cüzdanından para çıkardı ve sağ cebine koydu. Boş bir sokakta kadına seslenecek, bir karışıklık olduğunu söyleyecekti. Cesaretini topladı ve kadının arkasından Pardon lavaşım sizde kalmış, diye seslendi.
Kadın onu duymamıştı. Aslında duymuştu ama söylenenin kendisine olabileceğini hiç düşünmemişti. Sokağı bitirince kadın anahtarı çıkarıp apartmana girdi. 
Genç adam olduğu yerde kalakaldı. Neden sonra vazgeçti ve etrafta erkek çalışanı olan bir eczane bulmak için dolaşmaya başladı. 
Kadın hiç vakit kaybetmeden mutfağa geçti, hünerlerini sergilemeye başladı. Zeytinyağlıları bir çırpıda hazırladı. Salatasına çok güveniyordu, üzerine nar ekşisini ve zeytinyağını en son gezdirecek şekilde bıraktı.  Pilavı yaptı onun da demlenmeye bıraktı. Başamel sos hazırlayıp etleri fırına sürdü. Sofrayı cerrah titizliğinde, sadece misafirlere çıkardığı çatal bıçak takımı ve etrafı yaldızlı tabakları ve bardakları yerleştirdi.
Misafirler geldi, afiyetle yediler. Sofranın zerafetine hayran kaldılar, bu da kadının hoşuna gitti. Erkekler, önce siyaset konuştular, şu parti bu adam, şu asker şu vatan derken, aynı durumlara olan öfkelerini ve desteklerini tekrarladılar. Sonra işlerinden bahsetmeye başladılar. Sohbetleriyle kadınları sıktılar. 
Kadınlar da mutfağa çekildi. Yöneticinin eşi, maaşsız bir yöneticiydi. Evlerinde bir temizlikçi, bir hizmetçi, bir de çocuk bakıcısı vardı ve iş olarak, onları yönetiyordu. 
Kadın türk kahvesi hazırlamaya koyulurken, fiskos yapmaya başladılar. Her şey harika gidiyordu ve bundan ötürü kendiyle gurur duyuyordu kadın. Elleriyle hazırladığı ziyafetten sonra yöneticinin eşiyle de güzel bir bağ kurmuş olması onun koltuklarını kabartmıştı. Sonra kadının gözü buzdolabının üzerine kaldırdığı lavaşa takıldı. Lavaşın arasında karşılıklı zevk yazan bir kutu vardı. 
Yöneticinin eşi konuşmaya devam ediyordu ama kadın onu duymuyordu artık. Karşılıklı zevke takılmış kalmıştı. 
Kahve cezveden taşmış, ocağa yayılmaya başladı. Kadının gözü hala karşılıklı zevk yazısındaydı. 

Bu sırada genç adam kız arkadaşının bluzunu çıkarıp memelerini öpmüş, elini kızın kiloduna doğru uzatırken kız tarafından bloke edilmişti. İkisi üstleri çıplak altlarında kot pantolonlarıyla, saatlerce  tükürük bezleri kuruyana kadar öpüşmüşler ve sonrasında kız toparlanıp evine gitmişti.




Comments

  1. Nesnelerin imgesel derinliği... Yoğun iş temposundan fırsat bulabilirsem diğer öykülerinizi de okuyacağım.

    ReplyDelete

Post a Comment

Söyleyeceğin her şey alehine delil olarak kullanılabilir.