Anti-TPO Antikorları

Bazı şeylere nasıl başlamalı bilmiyorum, hele taze biten şeylerden sonra. Klişelerle örülü hayatımızda aradığımız ve neden istediğimizi bilemediğimiz bir dolu şey var. Evet hepsi şey. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, ne kadar değer ve anlam yaratmaya çalışırsak çalışalım bunlar şeyliklerini bırakmıyor. En sonunda "şey" işte.
Zamanında biri hayatının sadece kaygılardan ibaret olduğunu söylemişti. Koca hayat bir kaygı yumağına dönmüş ve ne olursa olsun bundan kurtulamamış ve bu durumla barışamayı da başaramamıştı. Kaygı ile barışamazsın demiştim ben de. Ya onu, ya da kendini öldürmelisin.
Başkalarına tavsiyeler verirken çok başarılı ve kendimden hiç olmadığım kadar emin olduğumu fark ediyorum.
Hayatım geçmişimde öldürmeyi başaramadığım hayaletler ve canavarlarla dolu. Onlarla beraber yaşıyorum, onları düzenli olarak besliyorum. Varoluşumun en yegane parçası olduğunu düşünerek evcilleştiriyorum. Ya onları, ya da kendimi mi öldürmeliyim? Sürdürülebilir bir ölüm tasarısı içinde yaşıyorum zaten. Sözümün eriyim.
Oysa tutamadığım sözler var. Sözleri severim. Anları güzelleştirdiğini, anlara anlam kattığını düşünürüm.
Oyuna yeniden başlıyorum. Bir jeton daha, son bir oyun daha... sonu yok. Geride birileri kalıyor, hayaletleşiyorlar, bir parçalarını alıyorum, bir parçamı veriyorum.
El sıkışıyoruz.
Sonra başka biri geleceği düşünmekten neden bu kadar korktuğumu soruyor.
Geleceği bilmediğimi, söylüyorum ona. Oysa belki de biliyorumdur ve saklıyorumdur. İçimdeki canavar sesimi çıkarmamı istemiyor ve "şey"lerle beslenmek istiyorlardır.

Daha önce de söylediğim gibi:
Ne biliyim, bilsem Real Madrid'de oynuyor olurdum.





Comments