light-minded

 Dünya güzel ve adaletli bir yer olsaydı, dedi sonra durakladı. Ne olurdu o zaman, diye sordum. O zaman saygı gören kişiler, gördükleri itibarın karşılığını aynı ölçüde verirdi, dedi. 

Hiç mağlup olmamıştı, yakınlarında kendine kurduğu o güvenli dünyayı sarsacak bir fay hattı yoktu. Her şeyi ölçüsüyle yapıyordu. Gözlüklerini penyesine sildi. Beni merak ettiğini fark ettim. Kendimden hiçbir şey vermemiştim. Sadece başka olaylara, başka bakış açılarından bakmaya çalışmıştım. Sırf muhabbet artsın diye muhalefet olmuştum. Hiçbir şeye inanmıyordum. En azından uzun vadeli bir inancım yoktu. Tüm taşları yerinden oynatabilirdim. Sıkılıyordum, kendimi hiçbir yere ait hissetmiyordum. 

Biliyor musun, dedim. Masa sessizleşti. Masadakilere konuşmuyordum oysa, gözlerinin içine baktım. Saygı sadece güçlülere ait bir ayrıcalıktır. Alaycı bir şekilde, yani, dedi. Yanisi, şu, adaletse sadece güçlüden yanadır. Masayı bu orta çağ söylemleriyle dağıtmış olmak hoşuma gitmişti. Özlü ve bir boka yaramayan sözler, herkesi belli bir süreliğine umutsuz zavallılar haline getirmişti. Bir süredir garsonla göz göze gelmeye çalışıyordum. Bira bardağımı kaldırdım, aynısından dedim. 

Sinirlenmişti, gözlerinden anladım. Senin en büyük derdin ne biliyor musun, dedi. Ortam gerilmişti. Bense pişmiş kelle gibi sırıtıyordum, hiçbir şeyi ciddiye alamayan ve asla zarar görmeyecek tipimle ona bakıyordum. Bilmiyorum, herkes benden gizliyor, dedim komikmiş gibi... Arzu, dedi. Sende yok ondan hiç. O yüzden de hırçınsın.

Ayağa kalktı, hafif çakır keyifti ve güçlü hissediyordu kendini, işemeye gidiyorum, dedi. Kurumuş ölü bir ağaç gibiydim, içeride çürüyor ve dayanıksızlaşıyordum. Onun gitmesiyle konuyu değiştirdim. Bir sarhoşluk anımla masanın keyfini yerine getirmiştim, sonra ipi bıraktım ve herkes kendi aşırılıklarından bahsetmeye başladı. 

Tuvaletten geri geldiğinde unutmuştu her şeyi.

Gülüştük. 

Ben biraz daha az güldüm.


fig.1 I'm transforming, I'm vibrating, I'm glowing


Comments