Şeffaflık, anlatının temeli olan diyalektik gerilimi yok eder.

Bir dozerin şöför koltuğunda ruhumun üzerinden geçiyorum. Düzlüyorum her tarafı, belki buraya bir yol yapacağım belki de düzenli bir şehir planlamasıyla köy, kasaba, il ve büyük şehir olmasını sağlayacağım. Henüz bilmiyorum ama düzlüyorum önüme ne gelirse.

Bu ay psikiyatriye gittim ömrümde ilk defa. Ömrüm de, az ömür değil hani. Sanki karakola gidip tüm işlediğim suçlardan ötürü yaşadığım vicdan azabına dayanamamış da, teslim olmuş gibi gittim. Efendiler, toplarınızı, tüfeklerinizi ve ilaçlarınızı istiyorum. İlaç endüstrisine bayıldığımdan, onun çözümlerini en evla olan olarak gördüğümden değil. Yine de kimya, kimyadır.

Değişimi görmek için düzene ait temel bir parametreyi ters çevirmek gerekir.

O özel hastanenin, o pek de özel gözükmeyen küçük doktor odasında iki koltuk.

Koltuklardan biri doktora yakın. Makam önü gibi, masanın yancısı bir koltuk. Fazla samimi, şu bizim ilaçları yenileyelim hocam, hemen gideceğim koltuğu. Bir diğeri odanın uzak köşesinde, doktora yan dönük, profil veren bir koltuk. Bu yan dönüğü, mesafesi itibariyle sevmiştim ama sanki göz göze gelmekten korkan, travmatik anılarını beyaz duvarlara bakarak zorlukla anlatan hastaların gözde koltuğuydu orası.

Ne istiyorum biliyor musun? Hem göz göze, hem uzakça.

Böyle bir şey mümkün mü? Hem benim anlatacaklarımın çok küçük bir kısmı fısıltıyla. Bağırlacak gibi de şeyler değil. Duyulabilecek volume ve ikna edici bir toklukta bir ses benim ki. Kendime güvensizliğimi anlatmak konusunda kendime çok güveniyorum.
Makam önü koltuğuna oturdum.
Kendimi bildim bileli içimde olan bir sıkıntı var hocam. Bu sıkıntı da yaşam denen şeyi layıkıyla beceremediğimi söylüyor. Hani böyle birinin ateri oynamasını izlerken, oyunda ilerlediği belli anlarda, onun yerinde ben oynasam daha iyi oynardım, düşüncesi gibi. Benim yerimde başka biri olsa benden daha “doğru” yaşardı. Yaşar mıydı hocam? Ne diyorsunuz
Psikiyatristim beni dinledikten sonra geçen hafta ünlü bir rock grubunun (hoca bana grubu söyledi ama ben kvkk’dan ötürü söylemem) davulcusu da bana geldi, aynı şikayetlerle, dedi.
Bir liste dolusu ilacı bana yazarken, senin potansiyelini arttıracağız dedi. Peki ben ona ne dedim? Şöyle dedim, hocam ben tatmin olmak istiyorum. Bu şeceresini titrettiğimin hayatında, buraya ait ve huzurlu hissetmek istiyorum. Cevap vermedi. Kendimi cezalandırır gibi yaşadığım son yıllarda, kabullenme ve yadsıma arasında sekip duruyorum.

Tamamlayıcı sigortaların, psikiyatri randevusunda geçerli olmadığını öğrendikten hemen sonra tüm dertlerimi ve fazlasını anlatmaya yeminliydim. 4400 tele’yi kartımdan bir seferde çeken ve bana beyefendi diyen hoş resepsyonist hanımefendiyi selamladım. (Hepimizin bildiği bir şey var, özel hastanedeki çalışanlar, devlette çalışanlara göre daha fit ve goodlookingler, bu akıl almaz sınıfsal tesbitim de burada dursun)

Nihayetinde hocam bolca ilaç yazdı bana. İstediğimden de fazlasını belki. Dedi ki, bu ilaç iştahını açacak, bu ilaç seni sigaradan uzaklaştıracak, bu ilaç senin odaklanmana yarayacak, hele bu ilaç içinde bulunduğum depresif hali def edecek. Teşekkürler hocam. Kırmızı reçete mi? Teveccühünüz hocam. O zaman ben bu küçük hapları almaya gidiyorum. Yolun açık olsun ve bol şans. Godspeed and prosper.

Mahalle eczanelerinde, small talktan komiklik çıkaran bir girişken/şakacı gibi istedim ilaçlarımı, benim bu kafa ilaçlarından sizde bulunur mu? Aa yok mu? Di mi canım herkes kafayı yedi artık memlekette. Ekonomi böyleyken, yememek mümkün mü? Değil. Nerede bulurum, ara sokak eczaneleri mi? Torbacı gibi neymiş o öyle ya. Gülünmedi. Buldum gerçekten bir ara sokak eczanesinde daha suskun ama nisbeten güleç bir eczacı paketledi eczamı.

Uslu uslu kullanmaya başladım ilaçlarımı, henüz sigara ile ilişkimde bir değişim olmadı. İğrenecekmişim, içince “ay bu ne böyle, iğreenç” diyecekmişim. Demedim. Demem de bu arada, insan zamanında güzel şeyler yaşamış olduğu hiçbir anısına bu yapmamalı. Durduk yere şirret eski sevgili muamelesi yapmamalı.



Comments